Modernitenin Kutsal Kitabı Olarak Don Quijote (Gökhan Yavuz DEMİR)

Hukukun Büyübozumu’nun yazarı Kasım Akbaş, doğum günün kutlu olsun!

Kadim dünyanın günbatımının nesneleri uzatan gölgesinde modern trajediyi yaratan Shakespeare, bütün bilinemezliğiyle bir başınadır. Modern dünyanın gündoğumunda gerçekliğin gözleri kamaştıran ışıltısında modern romanı icat eden Cervantes ise meyhanelerde her şeyini anlatan ihtiyar sarhoşlar kadar şarap sohbetlerinin en tanınan müdavimidir. Shakespeare zengin ve başarılı bir oyun yazarıdır; Cervantes ise ne şiirde ne de tiyatroda yeteneğinin karşılığını bulabilmiştir. Shakespeare’in dehası bütün eserleridir; Cervantes’in dehası ise sadece Don Quijote’dir. Shakespeare de Cervantes de 1605’te şaheserlerine imza atmışlardır: Kral Lear ve Don Quijote’nin ilk cildi –bugün 400. yaş gününü kutlayan ikinci cildi için daha on yıl beklemek gerekecektir. Shakespeare dünya denen gizemi oyunlarındaki karakter festivaliyle açığa çıkarırken; Cervantes, dünyanın aşikârlığında kendini saklayan gizi sadece iki karakterle, Don Quijote ve Sancho Panza ile gözler önüne sermiştir. İkisi de 23 Nisan 1616’da hayata veda eden edebiyatın bu iki büyük dehasından Shakespeare biz okurları için tam bir muamma ve meçhul iken, Cervantes malumdur. İşte okuyacağınız yazı, hiç eskimeyen gerçek bir “açık eser” olan Don Quijote ve onun hayatı herkesin malumu olan yazarı hakkındadır.

Miguel de Cervantes Saavedra 1547 yılında Madrid yakınlarındaki Alcalá de Henares’de fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Hayatı da en az romanı kadar sürükleyici olan bu kabına sığmaz İspanyol, karşımıza ilk olarak bir yaralama davasının başrolünde çıkar. Kayıtlara göre 1569’da Cervantes hakkında bir yaralama iddiasıyla tutuklama kararı çıkartılır. Gıyabında verilen cezaya göre sağ eli kesilecek ve on yıl sürgünde kalacaktır. Ama Cervantes sağ elini kurtarmak için kaçacağı İtalya’da kaderin rüzgârında savrulurken bir süre sonra sol elini kaybedecektir. Kaçak ve sürgün olan bu serseri İspanyol, Papa V. Pius’un Osmanlıya karşı bir Haçlı seferi çağrısında bulunması üzerine toplanan İspanya ve Venedik donanmasına Roma’da katılır. 7 Ekim 1571’de Lepanto Körfezi’nde gerçekleşen İnebahtı Deniz Savaşı’na katılan Cervantes kahramanca çarpışır: iki kez göğsünden yaralanır ve bir top güllesiyle de sol elini kaybeder. Nisan 1572’ye kadar Messina’da hastanede tedavi gören Cervantes beş yıla yakın askerlik yaptıktan sonra, 1575’te İspanya’ya dönüş yolunda Osmanlı korsanlarına esir düşer ve beş sene de Cezayir’de köle olarak yaşar. Bu esnada defalarca kaçmaya çalışır. Nihayet 1580 yılında ailesi istenen fidyeyi toplamayı başarır ve Cezayir Valisi Hasan Paşa’nın kölesi olarak İstanbul’a gönderilmekte olduğu gemide Cervantes özgür olduğunu öğrenir. İspanya’da da hayat onun için hiç kolay olmayacaktır. İşsiz kalır, yazdıkları başarı kazanmaz, kısa süreli tutuklanmalar yaşar ve 1594’te vergi tahsildarı olur. 1597’de bazı vergi gelirlerini zimmetine geçirdiği iddiası ile yine hapse atılır. Burada Don Quijote’yi yazmaya başlar. Evinin önünde bıçaklanarak öldürülen bir adam yüzünden cinayete iştirak suçlamasıyla yine içeri alındığı ve paçayı zor kurtardığı 1605 yılında, yayınlandığı anda bir best-seller olan Don Quijote’nin ilk cildi yayınlanır. Roman muhtelif korsan baskıları yapılacak denli çok satsa da Cervantes’in ekonomik sorunlarına derman olmaz. Çünkü yayıncısıyla çok kötü bir sözleşme yapmıştır. Çok kısa sürede birçok dile tercüme edilen roman – meselâ 1612’de İngilizceye tercüme edilmiştir ve Shakespeare’in Don Quijote’yi okuduğu bilinir – maalesef yazarından başka herkese para kazandırmıştır. 1613’te yazdığı Örnek Alınacak Hikâyeler ve 1615’te yayınlanan Don Quijote’nin ikinci cildi yazarlığının en müstesna eserleridir.

Gözü kara, serseri, kaçak, sürgün, asker, silahşör, gazi, köle, devlet memuru, rüşvetçi, mahkûm, başarısız oyun yazarı ve modern romanın babası olmayı tek bir hayat hikâyesine sığdırmayı başarmış bu İspanyol’un biyografisini okumak bile çok keyifli bir tecrübedir. Bilhassa çok iyi bir Cervantist olan Jaime Manrique’in, İnebahtı’nın çolak gazisinin yaşanmış serüvenlerindeki boşlukları edebî muhayyilesiyle tamamladığı ve yazarımızın hayatından enfes bir entrika ve intikam romanı çıkarmayı başardığı Cervantes Sokağı bunun en güzel ispatıdır.

Rivayet odur ki bahçede kitap okurken kontrolsüz bir kahkaha nöbetine yenik düşen bir öğrenciyi sarayının balkonundan gören III. Felipe, “şu genç adam ya deli yahut da Don Quijote’yi okuyor” demiştir. Döneminin İspanyol toplumunu bütün erdemleri, çelişkileri, tuhaflıkları ve canlılığıyla bir metnin içine yerleştirdiği Don Quijote’de Cervantes, neredeyse altı yüz kadar şahsa yer vermiştir: asilzâdeler, burjuvalar, köylüler, din adamları, çobanlar, çerçiler, hırsızlar, devlet memurları, Çingeneler, orospular, Yahudiler, Mağribî Müslümanlar, berberler, komedyenler,Türk korsanları, maceraperestler; kısacası hemen her türlü meslekten ve toplum katmanından figürler geçit resmi yaparlar.

O devirde çok moda olan şövalye romanlarının müptelası olan Hidalgo Alonso Quijida’nın, bu romanları okuya okuya gerçeklikle bağını kaybetmesinin anlatıldığı ilk ciltte şövalye romanları tiye alınır. Fakat on yıl sonra yazacağı ikinci cilt, bu ilk cilt hakkında bir romandır ve ikinci ciltteki her karakter de ilk cildin okurudur. Her ne kadar daha 1613’te Örnek Alınacak Hikâyeler’in önsözünde Cervantes Don Quijote’nin devamını yazacağını müjdelese de, on yıl sonra bu ikinci cildin yazılmasının sebebi 1614 yılında – bugün de kim olduğu bilinmeyen – Alonso Fernández de Avellaneda imzalı sahte bir Don Quijote’nin yayınlanmasıdır. Bu sahtekâr yazar, bu sahte Don Quijote’de Cervantes’e ileri geri sataşmalarda bulunur. Bizim serseri tabiatlı Cervantes’imiz buna çok içerler ve bir daha devamı yazılamasın diye Don Quijote’yi sonunda öldüreceği hakiki ve esaslı ikinci cildi yayınlar. İlk ciltte modern dünyada şövalyeliğin bir delilik olduğunu anlatan Cervantes, şimdi şövalyeliğe layık olmayan modern dünya ile alay etmektedir.

Modernitenin temel karakteristiklerini romanına bir sosyolog ciddiyetiyle nakşeden Cervantes, bir delinin komedyasını değil, aşırı rasyonaliteden muztarip modern dünyada ideallerinin peşinden koşan bir kahramanın trajedisini yazmıştır. İkinci cildin sonunda Don Quijote yakın dostları berber ile papaza ölüm döşeğinde deli olduğunu, romanların hayal dünyasına inandığı için pişman olduğunu itiraf edip günah çıkarırken, tutku ve delilik, akıl karşısında artık ebedî mağluba dönüşür. Bilinç ve delilik, bir arada asla bulunamayacağı için, deliliği karşısında bir mesafe edinen ve bilinç geliştiren Don Quijote ölmeye mahkûmdur. Don Quijote’nin ölümü, Apollon karşısında Dionysos’un mağlubiyetini sembolize eder.

İnsanlar belki de Don Quijote’yi okuyanlar ve okumayanlar diye; okuyanlar ise kendi aralarında ilk cilde veya ikinci cilde müptela olanlar diye ikiye ayrılabilir. Don Quijote’nin okurları hakkında bir meta-roman olan ikinci cilde aşık bir Don Quijote okuru olarak; Don Quijote’nin İspanya’nın İncil’i olduğuna inanan Unamuno gibi ben de bu modern hayatın kutsal kitabını saygıyla selamlıyorum: “Tanrımız Don Quijote!”







0 yorum:

Yorum Gönder