Gerçeküstü Bir Dünyanın Öyküleri (Semrin ŞAHİN)

John Maynard Keynes “Kelimeler sert olmalı çünkü onlar düşünmemeye karşı, düşüncenin saldırısıdır” der. Kerem Işık’ın Iskalı Karnavalı’nın kelimeleri değil ama konuları çok sert. Bu sertliği karakterler üzerinde, mekânda, dilde hissediyor okuyucu. Yazıldığı dönemin korku ve baskı ortamı üretilen eserlerde mutlaka bir karşılık bulur. İşte Kerem Işık’ın Iskalı Karnaval’ı  böyle bir siyasi ortamda yazılan bir öykü kitabı. İnsanlar üzerinde oluşturulan baskıcı rejimin izlerini rahatlıkla öykü karakterlerinde görebiliriz.

Iskalı Karnaval’da distopik atmosferiyle, sorgulayıcı bakış açısı geliştiren önemli öyküler yer alıyor. Totaliter rejimin getirdiği bozuklukları göz önüne sererken gerçeküstü bir dünya yaratıyor. Yazar alegorik anlatımla okuyucuyu tetikte tutmayı başarıyor.

Iskalı Karnaval Işık’ın üçüncü öykü kitabı. Aslında Cennet de Yok (2010) ve Toplum Böceği (2012) kitaplarında kullandığı kelime oyunları son kitabında yön değiştirip özel isimlerin arasına gizlenmiş.

“Hayda!” öyküsü George Orwell’ın 1984 romanındaki gibi bir evrene götürür okuyucuyu. Aile planlaması çerçevesinde bir devlet otoritesiyle karşı karşıya kalan Merve’nin umutsuzluğuyla karşılaşırız:

“Tüm ekonomik öngörüler, altyapı çalışmaları, projeler her şey ama her şey ailelerin çocuk yapma sıklıkları göz önünde bulundurularak hesaplanıyor. Orta Yol Kuralı’na göre evliliğin ilk iki yılında mutlaka bir çocuk yapılması gerekiyor. Dediğim gibi, ülkenin kalkınması ve ekonominin canlanması için bu şart. Dolayısıyla raporda ilk çocuk için düşündüğünüz tarihi belirtmem gerekiyor.”(s.35)

Devlet istiyor, diye çocuk yapmak zorunda bırakılan Merve’nin bu çocuğun gelişimi için de evini ve yaşamını değiştirmek zorunda olduğu Hayat Danışmanı Hande Hanım tarafından kendisine iletilir. Hayatının bir kıskacın içine çekildiğini fark eden Merve ne yapacağını bilmez bir haldeyken bir umut ışığı yanar. Bu andan itibaren de kimseye güvenmemesi gerektiğini öğrenir:


“Sayın  bakanımızın söylediklerini hatırlayın: Bireysel isyanlara göz yumarsak hayalini kurduğumuz toplum düzenine asla ulaşamayız. Belli ki eşinizin de beynini yıkamayı başarmışlar. Kaybedecek vaktimiz yok.” (s.40)

“Bana Veri Gerek Veri” öyküsü ise bizi 2043 yılına götürür. Işık bu öyküsünde Düşünce modülü sayesinde ilginç hayatların kapısından baktırır. Yine bir kısaltma kelime oyunu olarak karşımıza çıkar. AVM sözcüğü hayatlarımıza alışveriş merkezi olarak girmişken öyküde Aile Veri Merkezi olarak karşımıza çıkar. Verimatik 1500® adlı ürünün kullanımı konusunda gelen şikâyetleri anlatan bir mektup türünde öyküdür Bana Veri Gerek Veri. Teknolojinin hayatımızı nasıl kontrol altına aldığını anlatan dikkate değer bir öyküdür.

Totaliter rejimlerin en büyük baskıyı uyguladığı alan yazın dünyasıdır. Sansürle düşünce özgürlüğünü kısıtlamayı amaçlar. İşte “Kılçıksız Sanat” adlı öyküde de sansür mekanizmasının işleyişi gözler önüne serilir. Beşinci kitabını çıkartamaya hazırlanan Yunus’un sansür kuruluna çağırılması ve kitabına uygulanacak sansürlerin kendisine iletilmesi ekseninde dönen öykü bir gerçeği yüzümüze vurur. Sansür insanı aşağılamaktır aslında:

“Efendim işte ben düşündüm de sıkı bir SERÇE çalışmasıyla öykünün seyrini değiştirebiliriz. Mesela hükümet gibi muğlak bir kavram kullanmaktansa İçişleri Bakanlığı diyerek nokta atışla okurları yaklaşan referanduma hazırlayabiliriz. Öyküdeki kalabalık neşe içinde Bakanlık’a yürüyüp sayın Bakanımızı omuzlara alabilir ve atılan havai fişeklerle söylenen marşlar eşliğinde öykü bir karnaval havasında sonlandırılabilir.” (s.87)

Iskalı Karnaval’da insanların sorunları gerçekçi ve ciddi bir dille anlatılır bize. İktidarın sonsuz baskısını ensemizde hissederiz. Sistemi eleştirmesi açısından da çok önemli ve cesur öykülerden oluşan Iskalı Karnaval’ı mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

0 yorum:

Yorum Gönder