Kayıp Oyunların Sarı Kumpanyası (Samet KARADENİZ)

“55 milyonluk bir ülkede yalnızca 30-35 tane tiyatro varsa, o ülkede tiyatro yok demektir” diye seslenmiş Metin Akpınar, 24 sene önce kaydedilen Dün Bugün oyunundan. Geçen seneler içinde Türkiye’de tiyatro daha da fazla zelzeleye şahit olmuş. Tiyatro sayısı giderek azalmış ve niteliği günden güne değişime, hatta birçok yönden yozlaşmaya uğramış. Birçok tiyatro salonu kapanmış, yıkılmış, otopark veya AVM yapılmış, tiyatro toplulukları teker teker nostaljik öğelere dönüşmüşler. Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları giderek itibarsızlaştırılmış, büyük tiyatro kuruluşlarının oyuncuları bile bir bir televizyon dizilerine yönelip sahnelerden uzaklaşmışlar. Hangisinin neden hangisinin sonuç olduğu biraz muğlak da olsa, eşzamanlı olarak, tiyatro, toplum içindeki popülerliğini giderek yitirmiş.

Bahsi geçen söz şöyle de değiştirilebilir: “Tiyatro metnindeki yazılı geleneği 155 sene olan bir ülkede, bir kitapçıya girildiğinde yalnızca bir iki raflık Türkçe tiyatro metni bulunabiliyorsa, o ülkenin tiyatro tarihi yok demektir.” Şinasi’nin Şair Evlenmesi oyunu ile başlayan yazılı gelenek, özellikle cumhuriyet sonrası birçok oyun yazarına, yeni birçok denemeye sahne olmuş. Fakat ne hüzünlüdür ki, bu metinlerin çoğu ya hiç yayımlanmamış ya da bir iki baskıdan sonra sahaf raflarına sıkışmış. Mitos Boyut Yayınları gibi kimi yayınevlerinin, yenisiyle eskisiyle birçok yerli oyun basmasına karşın, yerli tiyatro metinleri ve Türk tiyatro tarihi üzerine yapılacak kapsamlı bir incelemeyi zorlaştıracak, hatta imkânsızlaştıracak denli metin kaybı yaşanmış. Öyle ki, Ayşegül Yüksel’in incelemeleri esnasında gözlemleyip yazdığı gibi; birçok oyunun, değil onları sahnelemiş toplulukların, kimi zaman yazarlarının bile ellerinde bulunmadığı da bir gerçek.

“Devekuşu devekuşu
Kanadın var yerdesin
Hörgücün yok devesin
Saklanmakla iş bitmez
Çık dışarı nerdesin”


Yayımlanmamış oyunlar içinde öyle yazarlara rastlanıyor ki… Sözgelimi Haldun Taner… Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı gibi birçok tiyatro olayına imza atmış, Türkiye’deki ilk kabare denemelerini yapmış usta bir kalemin bile yayımlanmamış metinlerinin olması ilginçtir. Zilli Zarife ve Huzur Çıkmazı oyunlarının metinleri her nedense basılmamış. Devlet Tiyatroları Kütüphanesi’nde sarı daktilo kâğıtları arasında bu metinler mevcut. Ya mevcut olmayanlar? Kabare dönemine ait Haldun Taner metinlerinden sadece Vatan Kurtaran Şaban’a ulaşılabiliyor. Bazılarının içinde Ferhan Şensoy, Umur Bugay ve Kandemir Konduk gibi yazarların da skeçlerinin bulunduğu bir demet kabare metni basılmamış metinler arasında. Bu Şehr-i Stanbul Ki, Astronot Niyazi, Habu Diyar, Dün Bugün, Aşk-ü Sevda, Yar Bana Bir Eğlence, Haneler, Çıktık Açık Alınla, Yalan Dünya, Hayırdır İnşallah, Kapılar... Çoğunluğu Devekuşu Kabare’de, birkaç tanesi de Tef Kabare’de oynanmış bu metinlerden, tarihe yalnız isimler, provalardan ise nadiren birkaç fotoğraf kalmış.

Haldun Taner’in Devekuşu Kabare’den ayrılmasından sonra oynanmış, Turgut Özakman, Umur Bugay, Kandemir Konduk, Müjdat Gezen gibi isimlerin imzasını taşıyan Deliler, Aşk Olsun, Geceler, Beyoğlu Beyoğlu, Yasaklar, İnsanlığın Lüzumu Yok, Reklamlar gibi metinlere de ulaşmak mümkün değil. Kimilerinin görüntü kaydı yapılmış, kimileri tamamen kaybolmuş. 1970’lerden 1980’lerden söz ederken, sanki 500 yıl öncesini anar gibiyiz. Oysa bu metinlerin gün yüzüne çıkması, bu kadar uzak bir ihtimal olmamalı.

“Bir yaşamı
Bir yerlere
Tıkıştırdık
Geçti zaman”


Haldun Taner sonrası, geleneğin devamına bakarsak Ferhan Şensoy’un metinlerini incelemek gerekmekte, fakat bugün ulaşmaya çalıştığımızda sadece Güle Güle Godot, Afitap’ın Kocası İstanbul ve Haldun Taner Kabare oyunlarının baskısı var. Şahları Da Vururlar ve Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı oyunları ise yayımlanmış, fakat baskısı yok. Baskısı olmamasına rağmen Devlet Tiyatroları Kütüphanesi’nden Aşkımızın Gemisi Fındık Kabuğu, Bilumum Haneler, Parasız Yaşamak Pahalı ve Soyut Padişah oyunlarına ulaşılabiliyor. Yazarın Ferhantoloji kitabında ise birçok oyunundan birkaç tabloluk seçkiler var, fakat oyunların tam metinleri, yayımlanmamış önemli bir külliyat olarak duruyor. Kısacası Türk mizah tiyatrosunda, ulaşılamayan, sararmış pek çok daktilo kâğıdı var.

Şensoy’un tiyatro dışı metinlerini de incelersek; Gündeste, Ayna Merdiven, Düşbükü, Denememeler, Oteller Kitabı ve Falınızda Rönesans Var’ın da baskıları bulunmamakta. Özellikle Gündeste, sahaflarda, ilgilisini Jean Genet’leştirecek kadar fahiş fiyatlara satılmakta. Yazarın, tespit edebildiğim kadarıyla, katkıda bulunduğu kabare metinleri dâhil 55 oyunda imzası bulunuyor. Hâlâ oyunlar yazmayı, oynamayı sürdüren ve Türk tiyatrosundaki tarihsel önemi bu denli büyük, üretken bir yazarın, ne yazık ki çok az oyununu okuyabilme şansına sahibiz. Bu absürd hüzün bizim. Bunun müsebbibi olarak, parsellenmiş Beyoğlu’nda, Ses 1885 Tiyatrosu’nu ayakta tutmayı senelerdir görev edinmiş olan Ferhan Şensoy’u ve sahibi bulunduğu Ortaoyuncular Yayıncılık’ı göremeyiz tabii. Tiyatrolar neden bir bir kapandıysa, Beyoğlu denince akla artık ucuz bir kravat mizahının ötesinde bir şey gelmiyorsa, tiyatro izleyicisi neden bu kadar azaldıysa, bu metinlere de aynı nedenlerle ulaşamıyoruz. Yine de, bahsi geçen oyunlar, yakın tarihimize ait olduğundan, bu metinlerin basımına dair umut taşımaya devam edebiliriz.

“Bak yüreğim iyi duy
Geri dönüp yeniden
Tekrarı yok sahneler”


Tiyatro okuyucusunun azlığı da, metinlerin baskısının olmamasında önemli bir etken elbet. Öyle ki, bir keresinde şöyle bir olaya şahit oldum: Oyunların bulunduğu rafta bir şeyler aranan birine, bir başkası yaklaştı ve kendi tiyatro topluluğunda oyunculuk teklif etti. Öyle ya, tiyatrocu değilse o raflarda işi neydi! Durduk yere niye birisi tiyatro metni okusundu! Tiyatronun, her şeyden önce, sahnelenmesi ve tabii izlenmesi gerektiğini göz önünde bulundursak da, ilgililerin, giderek dar ve kapalı bir tiyatro çevresine sıkışması ve izleyicisi azalan bu sanatın metinlerinin yitip gitmesi de olumsuz bir tablo çiziyor. Tiyatronun, günümüzdeki zorluklarına rağmen samimi ve mühim işler yapan topluluklar hâlâ var. Öyle görünüyor ki, tiyatroya izleyici ve okuyucu olarak destek olmamız, yeni Haldun Taner’lerin metinlerine, nispeten daha az yazık etmemiz anlamına geliyor.

0 yorum:

Yorum Gönder