Seyirci Filme Nasıl Dâhil Olur? (Hasan AKBULUT*)

Film araştırmaları alanında Türkçede yayımlanan kitaplara, geçtiğimiz aylarda bir yenisi daha eklendi. Başlığındaki Film Kuramı adı, okura sıradan ve de didaktik görünebilir. Oysa, Duyular Yoluyla Bir Giriş alt başlığı, meraklı okuru çekmeyi başarıyor. Hakkını teslim etmek gerekir ki, son yıllarda sinemayı, filmi felsefi, politik, toplumsal kavramlarla ilişkilendiren nitelikli kitaplar yayımlandı ya da dilimize çevrildi. Film Kuramı: Duyular Yoluyla Bir Giriş ise, film olgusunu, gerçekçi ve biçimci kuramcılardan başlayarak, günümüz medya ortamı içinde anlamlandırmaya çalışıyor. Bunu yaparken, film kuramlarına dair bildiklerimizi, deyim yerindeyse, bozarak yeni bir kavramsallaştırma öneriyor. Kitabın yazarlarından Thomas Elsaesser, emekli oluncaya dek çalıştığı Amsterdam Üniversitesi’ne ek olarak Avrupa ve Amerika’da çok sayıda üniversitede ders vermiş, Avrupa sineması, Alman sineması, sinema tarihi, film kuramı ve melodram konularında üretim yapmış bir film araştırmacısı. Malte Hagener ise, Philips Marburg Üniversitesi’nde ders veren, Avrupa avangart film kültürü üzerine çalışan bir araştırmacı.

Yazarlar, kitapta temel olarak “sinema, algı ve beden arasındaki ilişki nedir?” diye yola çıkıyorlar ve filmlerin, film ile izleyicinin, sinema ile bedenin birbirleriyle karşılaştıkları, hem fiziksel hem de söylemsel bir sinema mekânı varsaydıklarını belirtiyorlar. Seyircinin, filme nasıl, nereden girdikleri, dâhil olduğu sorusuna karşılık geliştirdikleri modelde yazarlar, “filmde gösterilen bedenler ve nesneler ile film ve izleyici arasındaki uzamsal-zamansal ilişkileri kuramsal açıdan açıklamaya” çalışırlar. Kitapta seyircinin filme çeşitli yol ve süreçlerle dahil olma biçimleri, beden üzerinden bir dizi metafor ya da kavram şifti ile ifade edilir: Bedenin yüzeyi, duyular ve algı biçimleri, dokunma, duygulanım ve duyusal-motor yetiler. Yazarların bu süreçleri anlama yolunda “dışarıdan içeriye doğru” önerdikleri yedi kavram çifti ise şöyledir:  Pencere/ çerçeve, kapı/ ekran, ayna/ yüz, göz/ bakış, ten/ dokunma, kulak/ mekân ve beyin/zihin. Bu kavram çiftleri, Arka Pencere, Çöl Aslanı, Çarpışma, Sil Baştan gibi sinema tarihinde yer etmiş film örneğiyle açıklanır. Her bir kavram çiftinin yer aldığı yedi bölümde çeşitli kuramlar birbiriyle ilişkilendirilir. Kitabın ilk bölümünde pencere/ çerçeve kavram çifti, gerçekçi ve biçimci yaklaşımlarla; ikinci bölümde kapı/ ekran kavram çifti odaklanma, özdeşleşme, bağlanma, çevrelenme gibi kavramlarla, analatıbilim, biçimci ve post-yapısalcı yaklaşımların yanı sıra Mikhail Bakhtin’den esinle diyalojik yaklaşımla açıklanıyor. Üçüncü bölümde ayna/ yüz kavram çifti yansıtmacı, düşünümsel potansiyel, Avrupa sanat sineması, özgöndergesellik kavramları ve psikanalitik yaklaşımlarla; ele alınıyor. Göz/ bakış kavram çiftinin yer aldığı dördüncü bölümde psikanalitik, Lacan’ın Freudcu postyapısalcı analizi ile görme ve denetime dayalı toplumsal ilişkilerin modeli olarak Foucault’nun panoptikon kavramına yer veriliyor. Beşinci bölümde ten/ dokunma kavram çifti, fiziksel yakınlık kavramı ve fenomenolojik yaklaşımlarla; altıncı bölümde kulak/ mekân kavram çifti ise, bedenin algıdaki rolü ile üç boyutlu yönseme yaklaşımlarıyla değerlendirilirken son bölümde beyin/zihin kavram çifti, “beyin ekrandır” diyen Deleuze’ün görüşleri, konstrüktüvizm ve epistemik kuşkuculuğun radikal versiyonları ile filmi felsefi bulmacalar olarak gören epistemolojik yaklaşımlar ve bilişselcilik eşliğinde açımlanıyor. Film ve sinemanın, beden ve duyularla ilişkisine dair bu kapsamlı kavrayış, film kuramında yeni sorular sorarken, yeni bilme yollarına işaret ederek yeni bir epistemoloji ve ontoloji talep etmiş oluyor.

Kitabı ilginç kılan birkaç noktaya da değinmekte yarar var. Bunlarından ilki günümüzde hareket halinde film izleme, DVD’lerde yer alan film ekstralarını izlemek gibi yeni deneyimlerin de hesaba katılarak filme dâhil olma sürecinin açıklaması. Bir başka nokta ise, film kuramlarının birbirinden kopuk, bağlamından kopartılmış, tamamlanmış sabit bilgiler deposu olarak değil, birbirileriyle ilişkili, birbirlerini çağıran, unutulan, yeri geldiğinde tekrar anımsanan canlı, değişken ve bağlamsal olduğunun vurgulanması. Bazin’in gerçekçi kuramının 1970’lerde unutulmasına karşın, 1990’larda tekrar analogdan dijital medyaya geçişle sürpriz biçimde canlanması, bu dinamizmin ve bağlamsallığın kanıtı olarak sunuluyor kitapta. Bu yönüyle, film kuramlarının, geçmişe ve geleceğe uzandığının, değişime açık olduğunun, tıpkı bir mod/ tarz/ kip gibi tarihsel, toplumsal, teknolojik bir dizi bağlamda yeni anlamlar kazandığının altı çizilmiş oluyor. Bu vurgu, filmi ve sinema olgusunu anlamaya/ açıklamaya dair geliştirilen kuramlardaki değişimlerin o dönemde geçerli sinema tarzlarıyla birlikte açıklanabileceğini, bunun da film yapma ve izleme alışkanlıklarındaki değişimleri etkileyen faktörler olduğunu ortaya koyuyor. Bugüne dek unutulmuş ya da görmezden gelinmiş seyircinin bedeninin film kuramlarının merkezinde tarihse bir değişken olarak görülmesi, böylece film kuramını da tarihselliğe açarak incelemek anlamına geliyor. Okura ve araştırmacılara düşen ise, film kuramını kendi seyir deneyimlerini de hesaba katarak yeniden değerlendirmek oluyor.

FİLM KURAMI: DUYULAR YOLUYLA BİR GİRİŞ, Thomas Elsaesser-Malte Hagener, Çeviri: Barış Yıldırım, Berhan Soner, Dipnot Yayınları, 2014.

* Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi


0 yorum:

Yorum Gönder