Yapıtın Anahtarını Sunan Eleştirmen: Nurdan Gürbilek (Sibel DOĞAN)

Nurdan Gürbilek,  “Her yazar etkilendiği yapıta kendi kapısından girer,” der.  Bazıları da o kapının anahtarını sunar okura, Gürbilek gibi. Edebiyatımızda eleştiri denince aklımıza gelen ilk isimlerden biri olsa da yazılarını denemeye daha yakın bulanlar da var. Nurdan Gürbilek, incelemelerinde egemen edebiyat anlayışına göre doğru ve yanlışları sıralamak yerine bilindik düşünme biçimlerini değiştirip yeni biçimler deniyor. Yazılarında kendi meselesini ön plana çıkarmayı değil, eserin sesini açıp onun sorunsalını görünür kılmayı önemsiyor. Gürbilek, “İnceleme olsun, deneme olsun iyi bir edebiyat yazısının tek ölçütü var aslında. Ele aldığı yapıtı konuşturabiliyor mu, yoksa yalnızca inceleme yazarının ya da denemecinin sesi mi duyuluyor orada?” derken yeni bir eleştiri anlayışından bahsediyor. Onun yazdıklarında derin bir araştırma ve bu araştırmayı bütünleyen analitik çözümlemenin yanı sıra yaşantısından, hissettiklerinden izler buluyoruz. Bunları o kadar hassas tartıyor ki kurduğu denge sayesinde okur ne salt kuramsal ne de fazla öznel yazılar okumuş oluyor. Gürbilek, incelemelerinde, yapıtı, kahramanları ya da yazarı konuştururken zaman zaman o konuşmaların arasına kendi sesi de karışıyor. Sonra sıkı bir tartışmanın ortasında buluveriyoruz kendimizi.

Nurdan Gürbilek, kitaplarında, özellikle Dostoyevski, Kafka, Oğuz Atay, Bilge Karasu, Tezer Özlü, Yusuf Atılgan gibi isimlere odaklanıyor. “Edebiyatta endişe”yi konu edindiğinde, edebiyatın “mağdurluk”la ilişkisi üzerinde durduğunda ya da iç sıkıntımızın kaynağı olan “ev”lere sızdığında bu güçlü yazarların yapıtlarıyla karşımıza çıkıyor. Ama aynı isimleri her kitapta ayrı bir meseleyle ele alıyor. Ev Ödevi’ndeki denemelerinde konu edindiği yazarların çocukluklarını ve çocukluklarının geçtiği evleri anlatıyor. Yazarın evi kavramsallaştırarak ele almasının asıl nedeni, evde yaşanan deneyimlerle edebiyat arasındaki ilişkiyi görmeye çalışmak. Örneğin Latife Tekin’i okurken yokluk duygusuyla dil arasındaki ilişkiyi anlamaya çalıştığını söylüyor: “Aşk İşaretleri’nde daha önce izini sürdüğü bir temanın doğrudan kalbine yönelmiştir Tekin. Yine bir büyüme, bir çocukluktan yetişkinliğe, sessizlikten dile geçiş hikâyesi vardır karşımızda. Ama bu geçişte iki şey apaçık karşı karşıya getirilmiştir. Bir yanda ‘hışırtı yoluyla sessizleşmek isteyen hayat’ vardır, öbür yanda ‘kelimeler yoluyla canlanmak isteyen bir hayat.’ Bir yanda Tekin’in ‘kurulmamış cümlelerin dağınıklığı’ dediği, ‘varlığınızdaki güzel susuş’ dediği mırıltı; öbüründe dil, ‘üstümüze atılmış’, hayata tepeden bakan, onu yersizleştiren, ayartıcı ve yıkıcı bir dil, varlık nedeni ‘bulunmaz cümlelerde’ olan Nezir. Bir yanda hayatın tadı, kokusu vardır; öbür yanda Nezir’in hayali, dili, sesi, cümlelerinin gürültüsü.”

“Bir sözcüğe ne kadar yakından bakarsanız, o kadar uzaktan dönüp bakacaktır size.” Metinle bağ kurmak için sözcüklerin sınırlarını görmek isteyen okuru umutsuzluğa düşürebilecek bu cümle aslında onu cesaretlendirebilir mi? Nurdan Gürbilek, eleştirilerinde, birçoğunun yaptığı gibi kibriyle okuru azarlamak yerine yüreklendiriyor. Yer Değiştiren Gölge’de okumanın bir aydınlanma anı olduğundan bahsediyor. Bazen bir metnin okurla arasındaki mesafeyi kapattığı gibi eskisinden de eksik bırakabileceğini ve okurun bunu kabul etmesi gerektiğini söyleyip şöyle devam ediyor: “Karl Kraus’un sözcükler için söylediği, edebi metinler için de geçerli. Bu yüzden bu denemeler, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Oğuz Atay’ın, Yusuf Atılgan’ın, Bilge Karasu’nun yazdıklarını aydınlatma çabası olduğu kadar, bu metinler üzerinde gezinen gölgeyi, her an yer değiştiren bu gölgeyi, onlarla aramızda ister istemez var olacak uzaklığı anlamlandırma çabası olarak da okunsun isterdim.”

Mağdurun Dili, Kör Ayna Kayıp Şark, Yer Değiştiren Gölge, Ev Ödevi Gürbilek’in eserlerinden bazıları. Benden Önce Bir Başkası ise çoğul, birlikte okumalardan doğan ve okuru heyecanlandıran bir kitap. Dostoyevski’yle Kafka’yı, Ahmet Hamdi Tanpınar’la Walter Benjamin’i, Peyami Safa’yla Cemil Meriç’i birlikte okuyan ikili denemeleri içeriyor. Onun ifade edişiyle bir yazarı bir başka yazarın ışığında okuyan denemeler bunlar. Kitaptaki metinlerin amacı bir yazarı diğeriyle karşılaştırmak, yazarların kendinden öncekilerden izler taşıdığına dair kanıtlar sunmak değil. Bu denemelerde, yazarın kendinden öncekinin meselesini nasıl anladığı, o meselenin yerine kendi meselesini geçirip geçiremediği, meseleyi ileri mi taşıdığı yoksa onun gerisinde mi kaldığı gibi konular üzerinde durulmuş. Nurdan Gürbilek, Kafka’nın böceğinin henüz ortaya çıkmadan çok önce Dostoyevski’nin küçük memurlarının, yeraltı adamlarının kâbuslarında ortaya çıktığını belirtiyor. Yani Dostoyevski’nin ışığını Kafka’nın eserinin üzerine düşürüyor. Ama etkileyenin gücü kadar etkilenenin dönüştürücü gücünün de altını çizerek. Sonra okura şu soruyu soruyor: Peki biz, Kafka’nın “Dönüşüm”ü olmasaydı Dostoyevski’nin böceklerinin farkına varır mıydık?

Yukarıda verdiğim örneklerde olduğu gibi, Nurdan Gürbilek bize Latife Tekin’in, Dostoyevski’nin, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Kafka’nın yapıtlarının anahtarını sunuyor. Bunu yaparken kurduğu kendine has dille yeni bir estetik yaratıyor. Bu yüzden onun eserlerini okurken keşfetmenin keyfini yaşıyoruz.

YER DEĞİŞTİREN GÖLGE, Nurdan Gürbilek, Metis Yayınları, 1995.
EV ÖDEVİ, Nurdan Gürbilek, Metis Yayınları, 1999.
BENDEN ÖNCE BİR BAŞKASI, Nurdan Gürbilek, Metis Yayınları, 2011.



0 yorum:

Yorum Gönder