Olgucu Eleştirinin İzinde (Tunay DEVRİM)

Eleştirinin tarihine göz attığımızda iki temel eğilimden söz edilebilir. Bunların ilki biçim ve öz bakımından çağın ya da eleştirmenin bağlı bulunduğu akımın gerektirdiği kurallara göre yapılan “kuralcı eleştiri” diğeri ise kuralcı eleştirinin ötesinde yapıt ile ortaya çıktığı toplum arasındaki bağıntıları araştıran, yazara ve topluma dönük derin çözümlemeler ortaya koyan  “olgucu eleştiri”dir.

Türkiye’de halen eleştirinin varlık sorunu yaşadığı bir gerçek! En azından bu konu nihayetlenmiş bir tartışma değil. Akademik çevrelerde kuralları daha belirgin bir çizgide ilerleyen eleştirinin son çeyrek yüzyılda farklı arayışlar ve çizgiler izleyen eleştirmenlerce gelişimi ve yeniden üretimi bir süreç olarak devam ediyor.
Türkiye’de yeni arayışların peşinde olan eleştirmenlerden biri de Semih Gümüş’tür. Onu doğrudan yukarıda kategorilendirilmiş eleştiri anlayışlarından birinde tanımlamak yerine, Adalet Ağaoğlu’nun Romantik Bir Viyana Yazı romanı üzerine yazdığı Yazının ve Tarihin Bilinci adlı eleştiri kitabında yer alan -bilerek ya da bilmeyerek- olgucu eleştiri yönteminin ayak izlerini tespit etmeye çalışacağız. Yirmi yıl önce yazdığı bu kitaptaki yaklaşımından farklı olarak, yazar son yıllarda kolay okunabilen alanlarda yoğunlaşmış olsa da Gümüş’ün kitaplarında, eleştirinin farklı ton ve üsluplarına rastlamaktayız. 

Olgucu eleştiri anlayışına göre eleştirmen için artık geçmiş yöntemleri uygulamak değil, değişen koşullara göre yeniden “bulgulamak” önemlidir. Semih Gümüş de Yazının ve Tarihin Bilinci adlı kitabını, Adalet Ağaoğlu’nun Romantik Bir Viyana Yazı isimli romanının gizlerini bulgulamak üzere çıktığı bir yolculuğun sonu olarak okuyucusuna tanıtır. Çünkü Gümüş’e göre bugün edebiyatımızı anlamayan, yazar ve yapıtı topun ağzında gören eski eleştiriye karşı gücünü yaratıcı düşünceden almayan eleştirinin anlamı da olmayacaktır.

Olgucu eleştirinin temel yönelimleri ile “Yazının ve Tarihin Bilinci”nin Kesişim Noktaları

Olgucu eleştiri yapan bir yazar, incelediği yapıtın önceden belirlenmiş birtakım kurallara uyup uymadığını değil, ne söylediğini, neler getirdiğini ortaya koymaya yönelecektir. Gümüş’ün kitabında bu düşünce “Romantik Bir Viyana Yazı, hem tarihin, hem yaşanılan çağın, hem de çatışma içindeki bireye değin bilgilerin arandığı bir yolculuktur… Ağaoğlu, okurun yazar karşısındaki konumu, eleştirinin düştüğü durumu, yergici bir yaklaşımla irdeliyor.” biçiminde karşımıza çıkar. Yine bu yönteme göre değerlendirmelerde bulunacak bir eleştirmen, evrim ve görelilik anlayışına koşut olarak başka zamanlara ve başka yerlere özel bir ilgi gösterecek, tarihe, tarihsel açıklamaya önem verecektir.

“Yaşanılan zaman, anlaşılan öte yanı gölgede bırakmaktadır… Ancak kendi düşlerinde, kendi belirledikleri bir tarih içinde yaşayacaklarını da… Demek ki tarihçi, sanatçı, roman kahramanlarımız, yeni bir geçmiş soyutlayarak yaşadıkları anı açıklayacak ve geleceğe döndürebileceklerdir…” ifadeleri olgucu eleştirinin en belirgin izleridir. Bu anlayış ayrıca eleştirmenin tarihsel yönteme uygun bir yaklaşımla incelediği eserin, yer aldığı türün gelişimi açısından da önemini belirtmesi gerektiğini savunur. Tıpkı Gümüş’ün eleştiri kitabında okura sunduğu “Romantik Bir Viyana Yazı, sorgulama etkinliğinin yaratıcı biçimiyle, romanın olanaklarına önemli bir katkı yapmış oluyor… Romanda yer alan temalardan olan “ölmek”, söz konusu olan roman olduğunda bile kolay değil kuşkusuz… Roman sanatı, Romantik Bir Viyana Yazı’nın ruhundan, kendi dirimselliğini sesleniyor.” görüşleri gibi.

Peki, olgucu eleştiriye göre eleştirmen, yazarı nereye koymalıdır? Buna göre eleştirmen, yazarın kişiliğine özel bir yer vermeli, yapıt gibi yazarı da toplumsal ortamla bağıntıları açısından ele almalıdır. Gümüş,  öteden beri “tedirgin bir yazar” olarak nitelediği Adalet Ağaoğlu’nun, çağcıl bir birey olarak, bu tedirginliğini romanlarının anlatımına yansıtan, düşünce romanları yazan bir edebiyatçı olduğunu savunur. Ağaoğlu’nun, kendisinin de bir biçimde parçası olduğu çağcıl sorunları ve gezegenimizin bütününü ilgilendiren toplumsal sarsıntıları dile getiren, bu yönüyle de romanımızda yeni biçim arayışlarında olan bir yazar olduğunu da ekler. Gümüş, Ağaoğlu’nun anlatıcı-yazar kimliğiyle, roman kahramanı Kamil Kaya ile özdeşliğinin ipuçlarını okura sunar. Hatta kimi zaman Ağaoğlu’nun, roman kişilerini bir kıyıya çekip, düpedüz kendisinin romana girme gereksinimi üzerinde durur.

Semih Gümüş’ün Yazının ve Tarihin Bilinci kitabında yer alan olgucu eleştirinin ayak izleri elbette bu örneklerle sınırlı değil. Hatta kitabın sonunda romanın kahramanlarını ve romanda adı geçen diğer kişileri tek tek tanıtması, geçmişin kuralcı eleştiri özelliklerini anımsatsa da kitapta yer alan olgucu eleştirinin ayak izleri, genel itibariyle daha uzun soluklu bir incelemenin konusu olabilir.    

Roman başlı başına bir evrendir. Yazarın öznelliğinden gücünü alan bu yaratımı okura daha iyi sunacak kişi de eleştirmendir. Eleştirmen ise ancak yeni bir söz söylediğinde, okurun karşısına yeni bulgularla geldiğinde yazın ufkuna yeni ufuklar açabilecektir.  
                                                                                                       
YAZININ VE TARİHİN BİLİNCİ, Semih Gümüş, Can Yayınları, 2012.


0 yorum:

Yorum Gönder